Osmanlı’yı 623 Yıl Ayakta Tutan Değerler

OSMANLI’YI 623 YIL AYAKTA TUTAN DEĞERLER

Ecdâdımızı izzetli kılan meziyetlere dâir bazı batılıların müşâhedelerinden birkaç misâl:

CİHANŞÜMÛL BİR ŞEFKAT VE MERHAMET

Guer: Müslüman Türk’ün şefkati hayvanlara bile şâmildir. Bu hususta vakıflar ve ücretli şahıslar vardır. Bu şahıslar, sokaklardaki köpek ve kedilere ciğer dağıtırlar. Verilenlere alışmış olan hayvanlar da, besicilerin şefkatli seslerini o kadar iyi tanırlar ki, işitir işitmez hemen yanına koşmakta hiçbir zaman kusur etmezler. Corneille Le Bruyn: Türklerin iyiliği sâdece insanlara münhasır kalmayıp kuşlara bile şâmildir. İçlerinden bazıları, pazar kurulan yerlere muntazaman devam ederek kafeslerde satılan kuşları satın alıp hemen âzâd ederler.

İYİLİK VE İNSÂNİYET

Dr. A. Brayer: Osmanlılar’da öyle bir rûh vardır ki, bu sayede onlar, her Hak misâfirine mukaddes bir nîmet nazarlarıyla bakarlar. Ev sâhibi, misâfirine evinin en güzel dâiresini tahsîs ederek her hizmetini canla başla yapar. Hatta misâfiri hastalandığı zaman hekîme parasını dahî verir. Zira misâfire masraf yaptırmayı ayıp saymaktadırlar. Misâfir evden ayrılırken de orada kalmak sûretiyle gösterdiği lutufkârlığın bir minnet ve şükran hatırası olarak, ev sahibinden kendisine birkaç hediye de takdîm edilir. Bertrandon de la Broquiére: Türkler birbirlerine saygı duyan iyi niyetli insanlardı. Yemek yerken çoğu zaman görmüşümdür, yanlarından bir fakir geçiyorsa onu kendileriyle birlikte yemek yemeye çağırıyorlardı. Bu bizim hiç yapmadığımız bir şeydi. (B. Broquiére, Deniz Aşırı Seyahat, s. 174)

EDEB, NEZÂKET VE TERBİYE

Viguier: Sohbet edenlerin ifâdeleri vecîz ve telaffuzları da pek temizdir. Tebessümlerinde incelik ve el hareketlerinde ayrı bir zerâfet ve sâdelik vardır. Ecnebîleri en çok hayrette bırakan cihet, bir kaçının birden konuşmayıp, yalnız birinin söz söylemesidir. Konuşan, umûmiyetle sözünü pek kısa tutar. Dinleyen de, söz bitene kadar güzel bir dikkat hâlindedir.Birbirlerine karşı fikirlerini hürmetle müdâfaa ederler. Söylenen sözlerde herhangi bir fenâlık, koğuculuk, iftirâ gibi kötülükler ve edebe mugâyir lâubâlî muhtelif lakırdılar yoktur. Yaşlı ve büyüklere karşı hürmetle onların hakkına riâyet, hayâl edilemeyecek bir nezâket içindedir. Diyebilirim ki Osmanlılar’ın ahlâkî husûsiyetleri, insanı âdetâ teshîr eder. Yürüyüşlerinin serbestlik ve ihtişâmı, misâfir kabullerindeki güler yüzlülükleri ve nihayet selâmlığa girip çıkarken riâyet ettikleri teşrîfâtın zarâfeti karşısında hayran olmamak elde değildir.

Edmondo de Amicis: Tedkîk ve tesbîtlerime göre İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın en nâzik ve en kibar topluluğudur. Koca şehrin en ıssız sokaklarında dahî bir yabancı için hiçbir hakâret ve zarâra uğrama tehlikesi yoktur. Hattâ namaz vakitlerinde bile câmîleri gezmek kâbildir! Bu ziyâretlerde bir ecnebî, kiliselerimizi dolaşan bir Türk’ten daha çok hürmet ve riâyet görebileceğinden emîn olabilir. Halk arasında küstahça bir bakış şöyle dursun, fazla mütecessis bir nazara bile hiçbir zaman tesâdüf edilmez. Kahkaha sesleri gâyet nâdirdir. Sokakta kavga eden ayak takımı da enderdir. Kapı, pencere ve dükkânlardan hiçbir kadın sesi aksetmez.

HAYÂ VE TEVÂZÛ

Brayer: Müslüman Türkler arasında hayânın bir neticesi olarak kibir ve gurur âdetâ yok olmuştur. Çünkü kibir ve gurur, İslâm’ın pek şiddetli bir şekilde yasakladığı menfîliklerdendir. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı’nın yürüyüşünde vakar ve ihtişâm olmakla beraber aslâ kibir ve azamet yoktur. O, dâimâ yavaş sesle konuşur. El ve kol hareketlerinde hiçbir zaman mütehakkimâne bir edâ sezilmez. Hizmetinde tatlılık ve kolaylık vardır. Velhâsıl, hayatlarını huzur ve saâdet içerisinde geçirmek isteyen toplumlar, ecdâdımızın bu yüksek seciye ve ahlâkından lâyıkıyla hisse almaya gayret etmelidirler.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011