Gönülsüz pişen aş ya karın ağrıtır ya baş

Gönülsüz pişen aş, ya karın ağrıtır ya baş!

Hanımlar buraya 😉 Bugün sizlere sözüm; Sizler de farketmişsinizdir muhakkak, evde yenen yemeklerle dışarıdan hazır alınan, ya da dışarıda yenen yemeklerin farkını… Ve duymuşsunuzdur, her vakit en güzel yemekleri dahi yeseler, evli olmayanların ya da bir şekilde ailesinden ayrı yaşayanların, ev yemeklerine çektikleri özlemi…

Peki düşündünüz mü hiç, nedir bunun sırrı? Ev yemeklerinin sırrı, dışarıda yapılanlardan farkı nedir biliyor musunuz? Muhabbet. Evet muhabbet. Satın aldığımız yemekler “para” kazanmak için yapılır çünkü. Ama ev yemekleri anneniz ya da eşiniz tarafından, özel olarak sizin için “muhabbet”le”, “kan olsun, can olsun” diye gönülle yapılır.. Belki de onun için demişler; “Erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer” diye 🙂 Çünkü her kadın, kendinden bir parça katar yemeğine, gönlünü akıtır damla damla… Bu yüzden her kadının yemeği kendincedir. Aynı malzemeleri alın mesela, 5 ayrı hanıma verin ve aynı yemeği yapmalarını isteyin… Ne olur dersiniz? 5 aynı yemek ve 5 ayrı tat çıkar ortaya 🙂 Çünkü biliyorum tattım…Her hanımın eli, nefesi başka oluyor…

Kısaca, her hanımın yüreği ve yemek yaparkenki ruh hali, yansıyor tencere içindekine. Biliyorsunuzdur eskiden bazı insanlar, bir yemeğin muhabbetle mi, yoksa mecburiyetten, sinirle-kızgınlıkla mı pişirildiğini, tadar tatmaz hemen anlar ve yemezlermiş o yemekten ve derlermiş ki; “Muhabbetsiz pişirilen yemekler vücuda zehir olur, hastalık olur.” Evet; “Gönülsüz pişen aş, ya karın ağrıtır, ya baş!” Muhabbet olmayınca, gönül koymayınca, yemek bile yenmiyor, yense de yaramıyor, kalbe ulaşmıyor demek.. Yani efendim ne yaparsanız yapın, ne pişirirseniz pişirin, içine muhakkak “muhabbet” katın 😉

Halk içinde de şöyle derler ya hani; “Gelinin güzelliği, güveyinin harcından olur.” Yani, “damat ne getirirse, ne kadar çok ve bol getirirse yemek o kadar güzel olur” anlamına 🙂 Ben de diyorum ki;Yemeğin güzelliği-lezzeti, içine katılan muhabbetle-gönülle-zikirle olur ancak…

Biliyor musunuz “gönül” kelimesinin batı dillerinde karşılığı yokmuş… Hiç de şaşırmadım doğrusu. Çünkü kültürlerinde yok… Gönül alma, gönül yapma, gönüllü…Hepsi “bize” ait kavramlar. Hangi iş olursa olsun içine “gönül” katılırsa hoş olur, bir başka olur. Tadından yenmez. Hem de gönüllü yapılan herşey, iki boyut kazanır, hem dünyaya hem öteye bakar.

Bu anlamda bence gönül, içimizdeki Vedud’tur…Hayy ve Huu. Hayy’dan gelen Hu’ya gidiyor nerden baksan. Malum efendim, hanımların vakitleri en çok mutfakta geçiyor…Bizler de yemek yaparken zikrederek, içine gönül katarak, bu vakitleri lehimize durduralım, zamanlara adres bırakalım inşaAllah 🙂 Mutfakta çalışırken, mesela yemek malzemelerini yıkarken, doğrarken, tencereye koyarken…Tek tek mantı yaparken, fasulye, bakla, bezelye vs. ayıklarken, yemeğin her aşamasında zikredelim ki, hem yemeğimiz lezzetli olsun, hem zaten yapacağımız yemek pişirme eylemi, ibadet olsun, hem de yiyenlere şifa olsun 😉 Hazırlama işlemi bitip de, tencerenin kapağını kapatmadan önce bir Fatiha okuyup üfleyelim içine, lezzet iksiridir 🙂 Yine; hormonlu ve GDOlu gıdaların zararlarını önlemek için;

“Bismillâhillezi lâ yedurru me’asmihî şey’un filardi vela fissemâ ve huvessemîul Alîm”

okuyalım inşaAllah; yemek pişirirken, servis yaparken, çocuklarımıza yedirirken..

Sizler de duymuşsunuzdur “eskiden evlerde bereket vardı, şimdi bereket kalktı” söylemini… Belki de dikkat edilmiyor çok zaman, besmele çekilmiyor, nimetleri veren akla getirilmiyor, şükredilmiyor…Böyle olunca da ara ki bulasın bereketi. Herkes “yok” “yok” diye sızlanır olmuş. Halbuki “var” “var” dese insan var olur. Şükredilen nimet arttırılır Rabbin teminatıyla… Bizler de inşaAllah, un, şeker, pirinç vb. malzemeleri kavanozlarından alırken, besmeleyle alalım ki evlerimizden bereket eksik olmasın. Bir de yemekleri birbirine karıştırmamak mes’elesi var, dikkat etmeli. Hem israf olmasın diye, hem de sağlıklı beslenmek için, tek çeşit yemek, en sağlıklısı.

Şimdi bakıyoruz sofralarda binbir çeşit yemek… Böylelikle hem hazımsızlıktan şikayetle, mide rahatsızlıkları, kalp, şeker, obeziteye kapı aralanıyor, hem de gıdaların birbirine uyumu, protein-karbonhidrat dengesizliği ve de dünyadaki o kadar aç insan göz-gönül ardı ediliyor…Nereden bakarsanız israf yani.

Vee son olarak, yaptığımız herşeyden komşularınıza, özellikle de muhtaçlara tattıralım mutlaka. Bunu eğer, çocuklarımızın kulağına; “Yavrum komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” Ya da; “..Çorba pişirdiğinde suyunu bol koy ve komşunu da gözet.” hadislerini fısıldayarak gönderirsek, yavrularımıza bir bilinç de aşılamış oluruz.

Eliniz işte, gönlünüz hep O’nda olsun efendim. Muhabbetle…